Üç kuşak üzerinden bir İstanbul hikayesi
1920’lerden 2020’lere uzanan eşyaların, mektupların, resimlerin hikayesi sadece bir ailenin üç kuşak hikayesini değil aynı zamanda İstanbul’un dünle bugününü de gözler önüne seriyor. Tıpkı serginin girişindeki masa örtüsü gibi bizde şehirden şehire geziyor, kuşaktan kuşağa yazılmış mektupları okuyor, hikayeyi serginin küratörleri Elif Erdoğan, Yeşim Demir Pröhl ve Peter Hristoff’tan dinliyoruz.
BİR GÖÇ HİKAYESİ
Kentler, insanlar, sokaklar derken pek çok kayıt ve belge beş yaşında ailesiyle birlikte İstanbul’dan ABD’ye göç etmiş sanatçı Peter Hristoff’un flu bir hafızayla yaptığı yolculuğu anlatıyor. Sanatçı hafızasındaki bu bölük pörçük hatıraları ve yadigarları İstanbul’un bugünkü hikayesiyle birleştirmeye çalışmış.Bugün 65 yaşında olan Peter Hristoff beş yaşındayken üç kuşak yaşadıkları İstanbul’dan ABD’ye göç ettiklerini anlatıyor. Serginin hikayesi ise büyük dedesinin Selanik’ten Sofya’ya göç ettiği 1920’lere kadar uzanıyor.
Peter Hristoff “Ailem Selanik’ten Sofya’ya Sofya’dan İstanbul’a buradan ABD’ye göç etmiş. Bu bir göç hikayesi ve ben bu hikayeyi anlatmak, beş yaşıma kadar büyüdüğüm kültürü anlamak ve anlatmak için buradayım “ diyerek serginin çıkış noktasına dikkat çekiyor. Savaş yıllarında anne babasını kaybeden büyük dede Selanik’in bir köyünde 15 yaşına kadar bir çiftçi ailenin yanında isimsiz olarak büyür. 15 yaşına gelince kendine Dimitri Hristoff adını vererek yeni bir kimlikle hayata başlar. Dimitri Hristoff savaş yıllarında Sofya’ya gider ve burada evlenir. Oğlu dünyaya gelir ancak savaşta ilk eşini kaybeder. Ardından da yine savaşta eşini kaybetmiş üç çocucuğula dul kalmış şehrin varlıklı bir ailesinin kızıyla ikinci evliliğini yapar. İlk eşinden olan oğlu Peter Hristoff Sofya’da akademide okurken siyasi olaylara karışır. Babası başına bir şey gelir korkusuyla oğlunu İstanbul’a gönderir. Ailenin İstanbul’a uzanan hikayesi de böylece başlar. Peter Hristoff babasının ikinci eşinin kızıyla evlenir ve İstanbul’a yerleşmeye karar verir, bir daha geri dönmez. Burada bir oğulları olur ve onu İstanbul’da büyütürler. O da babası gibi güzel sanatlarda eğitim görür, Babası gibi fotoğrafçılığa ilgi gösterir. Aynı zamanda İstanbul’da ilk naylon çorap üreten fabrikayı yine bu aile 1957 yılında açar. Sanatçı Peter Hristoff İstanbul’a göç eden bir dedenin ve İstanbul›da büyüyen bir babanın üçüncü kuşak evladı olarak İstanbul›da doğar. Ancak henüz beş yaşındayken ailesi Los Angeles’a göç eder. Bu yüzden Hristoff’un sergiyi gezerken anlattıklarına göre İstanbul demek evdeki hatıralar demek daha çok.