İslam’da engelli hakları
Toplum içindeki mağdur kesimlerden biri de özürlülerdir. Hz. Peygamber’in özürlülerle ilgili söz ve uygulamalarını ele alırken bu kesimi bedensel ve zihinsel özürlüler olmak üzere iki kısımda değerlendirmek mümkündür. Bedensel özürlülerin içinde de âmâlarla ilgili rivayetler dikkati çekmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de âmâ kelimesi çoğu yerde manevî körlük, bir kısım âyetlerde de maddi körlük anlamında kullanılmıştır.
İslam’da engelli hakları
ABESE SURESİ NİÇİN İNDİ?
Abese sûresinde, özelde âmâların genelde ise özürlülerin haklarına vurgu yapılarak onlara gerekli ilginin gösterilmesi hususunda şöyle buyrulmaktadır:
“(Peygamber) âmânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve geri döndü. Onun halini sana kim bildirdi! Belki o temizlenecek yahut öğüt alacak da öğüt ona fayda verecek. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince ona yöneliyorsun, oysaki onun temizlenip arınmasından sen mes’ul değilsin. Fakat koşarak ve Allah’tan korkarak sana gelenle ilgilenmiyorsun.” (Abese 80/1-10)
Bu âyetlerin nüzül sebebi olarak şu hadise anlatılır:
Hz. Peygamber (S.A.V.) bir gün Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden Utbe bin Rebia, Ebû Cehil, Umeyye bin Halef gibi kimselerle konuşuyordu. Onların Müslüman olmalarını istiyor ve bu konuda gayret gösteriyordu. O esnada âmâ bir sahâbî olan Abdullah bin Ümmi Mektûm gelerek Hz. Peygamber’e:
– Yâ Resûlallah Allah’ın sana öğrettiklerinden bana da öğret, dedi. Hatta onun başkalarıyla meşgul olduğunu fark etmediğinden bu sözünü birkaç defa tekrarladı.
Konuşmasının kesilmesinden dolayı canı sıkılan, bu hoşnutsuzluğunu yüz ifadeleriyle açığa vuran Hz. Peygamber onunla ilgilenmeyerek yanındakilere döndü ve konuşmasını sürdürdü. Çünkü bu ekâbir takımı, zaten kendilerine özel muamele edilmesini istiyorlardı. Efendimiz konuşmasını bitirip kalkacağı sırada yukarıdaki âyetler nazil oldu.
PEYGAMBER EFENDİMİZ ENGELLİLERE NASIL DAVRANIRDI?
Bundan sonra Hz. Peygamber, İbn-i Ümmi Mektûm’a iltifat ve ikramda bulunup halini hatırını sormuş ve zaman zaman ona:
“Ey kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı zat, merhaba!” diye hitab etmiştir. (Râzî, XXXI, 50)
Hz. Peygamber, Mekke’de ilk îmân edenlerden biri olan bu âmâ zatı, Medîne’ye, Kur’ân öğretmesi için göndermiştir.
İSLAM’DA GÖRME ENGELLİLERİN MÜKAFATI
Efendimiz özürlü kimselerin mahrum oldukları bazı nimetler sebebiyle isyan etmeyip sabretmelerini de tavsiye etmiş, bu sayede cenneti kazanacaklarını müjdelemiştir. Enes bin Mâlik, Resûlullah’ı şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:
“Allah Teâlâ buyuruyor ki: «Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğimde sabrederse, gözlerine karşılık ona cenneti veririm.»“ (Buhârî, Merdâ, 7; Tirmizî, Zühd 58)
Kaybedilen nimetin kıymeti ölçüsünde onun yokluğuna sabretmenin zorluğu ve buna bağlı olarak değeri de artmaktadır. Bu sebeple hadisimizde, iki gözünü kaybettiği hâlde şikâyet etmeyip sabredebilen kişiye Allah Teâlâ cennetini vereceğini bildirmektedir.
Gerçi gözlerimizle dünyadan faydalanmak büyük bir bahtiyarlıktır. Fakat bu fayda insan ömrüyle sınırlıdır. Allah Teâlâ’nın bedel olarak vereceğini bildirdiği cennet ise sınırsız ve oradaki saadet de ebedidir.