Hz. Peygamber (S.A.V) ve aile

21.06.2022
A+
A-
Hz. Peygamber (S.A.V) ve aile

Hz. Peygamber (S.A.V.), bütün hayatı boyunca bizzat kendisi “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver, bizi cehennem azabından koru” (2/Bakara 201) âyetinde olduğu gibi dünya ve ahiret dengesini, yaşayışında tesis etmiş, bunu aile hayatında da göstermiş ve müminlere yaşanılır ve izlenebilir örnekler bırakmıştır.

Hz. Peygamber (S.A.V) ve aile

O’nun hanesi yeryüzünde gelmiş-geçmiş ve gelecek hanelerin, kurulacak yuvaların en mesudu, en bahtiyarı ve en bereketlisi olmuştur. O’nun hânesinde her zaman burcu burcu saâdet kokardı. Âlemde hiçbir kadın Hz. Peygamber’in, hanımlarını sevdiği gibi sevilmemiştir. Hiçbir erkek de Hz. Peygamber (S.A.V.) gibi sevilmiş değildir. Bu sevgi halesinin elbette bir sebebi vardı. Allah Resûlü eli altında bulunanlara uyguladığı terbiye usûlüyle onların kalplerinde, sonsuz bir alâka ve bağlılık hasıl etmiştir.

Hiç şüphesiz Resulullah (S.A.V.), orta halli insanlar için bir örnek teşkil etmeyen, tamamen zühd ve takvaya dönük insanüstü bir ömür sürmemiştir. Bilakis o, her sıkıntıyı, her türlü problemi yaşamış, bunlara verdiği tepkilerle bize izlenmesi gereken bir yöntem, bir metot sunmuştur. Ümmete, hem sosyal hem de ruhî/manevî alanlarda olmak üzere, gerekli asgari davranış yolunu göstermiş, bu asgari sınırı aşıp iyiye ve güzele doğru yükselmek yönünde onları gayret göstermeye teşvik etmiş, yine de son kararı fertlere bırakmıştır.

Ancak peşinen söylemek gerekir ki onun aile reisi olarak çizdiği portre de hayranlıkla izlenecek mükemmelliktedir. O, sabrın, merhametin, teennili davranışın, anlayışlılığın, inceliğin, hoşgörünün ve sorumluluğun timsalidir. Ve bu faziletler belki de hiç kimsede kendini bu denli güzel ifade edememiştir.

Allah katında aile reisinin değeri, eşine ve yakınlarına verdiği değerle ölçülür. Bu konuda Hz. Peygamber (S.A.V.): “En hayırlınız, aileniz için hayırlı olandır. Bana gelince ben, aileme karşı sizden en hayırlı olanınızım” buyurmuştur.

İslâm ailesinde erkeğin ekonomik anlamdaki vazifesi, mehirle başlar. Hz. Peygamber (S.A.V.), daha evlenirken hanımlarına vermesi gereken mehri ihmal etmemiş, hepsine o zamanın örfüne göre mehrini vermiştir. Sadece Hz. Safiyye’ye vermemiş, ona da “Hürriyete kavuşman mihrindir” buyurmuştur. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai) Ümmü Habibe’nin nikâhı Habeşistan’da kıyılırken, o da ihmal edilmemiş, Necaşi, Hz. Peygamber (S.A.V.)adına dört yüz dinar mehir vermiştir. Medine’ye hicretten sonra Hz. Peygamber (S.A.V.), Âişe’ye mehrini vermede zorluk hissetmiş ve bu yüzden gerdek gecikmiştir. Hz. Ebubekir durumu anlayınca Hz.Peygamber’e (S.A.V.) ödünç vermiş, bundan sonra Resulullah (S.A.V.), Âişe’yi evine getirmiştir.

Günlük ihtiyaçlar konusunda Hz. Peygamber’in (S.A.V.) gösterdiği hassasiyet, mehir meselesinden daha az değildir. Çünkü Allah, Kur’ân-ı Kerim’de “O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.”(4/Nisâ, 5) buyurur. Hanımının giyecek ve yiyeceği kocanın gelirine uygun olarak sağlanmalıdır. Yedirmenin, giydirmenin ve meskenin yanı sıra, koca, hanımı için hayırseverlik ve cömertlik sayılacak harcamalar da yapmalıdır. Nezaket ve zarafet timsali Peygamber (S.A.V.) şöyle der: “Erkeğin hanımına harcadığı her şey sadakadır”, “Erkek hanımına su bile içirse onun ecri vardır”, “Kıyamet günü kişinin mizanına konacak ilk şey, ailesinin nafakası için harcadıklarıdır.” Eve ne zaman bir şey gelse, kocası onu öncelikle hanımına vermelidir. Kişi kendi nefsinde kıt kanaat yaşamayı tercih etse de, Hz. Peygamber gibi ailesine geniş davranmalı, cimrilik etmemelidir. Yeme ve içmenin kıt olduğu ile ilgili hadisler, hicretten sonra yaşanan umumi darlıkla ilgilidir.

 

Hz. Ömer (R.A.) anlatıyor: “Beni Nadir’in emvali, Cenâb-ı Hakk’ın Resûlüne (S.A.V.) fey’ kıldığı, üzerine at ve deve koşulmayan (yani savaşsız elde edilen) mallardandı. Ureyne köyleri, Fedek, tıpkı (Beni Kureyza ve Beni Nadir’in emvali gibi) sırf Resulullah’a (S.A.V.) ait yerlerdi. Resûlullah (S.A.V.), buralardan elde edilen gelirlerden ailesinin bir yıllık nafakasını ayırırdı. Geri kalanı da Allah yolunda hazırlık olmak üzere silah ve binek için sarf ederdi. Nitekim ayette şöyle buyrulmuştur: “Allah’ın (fethedilen diğer küffar) memleketleri ahalisinden Peygamber’ine verdiği fey’i, Allah’a, Peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir. Ta ki bu mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın…” (59/Haşr, 7) (Ebû Dâvud, Harâc)

Süs ve güzel giyim kadının zinetidir. Hz. Peygamber’i dikkatle takip eden ve onun yaşayışının dışına çıkmamak için yoğun gayret gösteren gönül erleri sahabelerden Hz. Osman, eşine iki yüz dirhem değerinde ipek elbise almış ve “bununla onu sevindireceğim” demiştir.

“İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi emrinize veren O’dur” (16/Nahl, 14). ” De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz” (7/A’râf, 32). Ayetlerde gördüğümüz gibi Kur’ân-ı Kerim, ziyneti, süsü teşvik eder ve yasaklamaz. Hz. Âişe’nin bir değil, birçok altın yüzük taktığı bilinmektedir. Hatta sefer dönüşü taktığı gerdanlığın kaybolması ifk hâdisesine neden olmuştur. Necâşî’den hediye gelen ud, parfüm vs. gibi şeyleri Hz. Peygamber (S.A.V.), hanımlarına taksim eder, kullanmalarına da yasak getirmezdi. Tabii Peygamber hanımları da süs ve ziynetlerini kullanma şekil ve şartlarını iyi biliyorlardı.

Yazının tamamı için tıklayın

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.