Görselliğin gücü: İnsanlık uyandı
Yıllardır sürdürülen baskılar, hukuk dışı tutuklamalar ve gözaltılar, evlerinden ve topraklarından edilen onlarca insan..7 Ekim’den itibaren şahit olduğumuz zulüm ve soykırım yaşananların canlı canlı ekranlara yansıtılabilmesi ile görünür oldu. İsrail’in yıllar önce Mavi Marmara’da düşen gizlilik zırhı, bu kez tamamen etkisiz hale geldi. Şimdi ise yeni tehlike, gördüklerimize bir bir alışmaya başlamak. Ayşe Şahinboy Doğan’ın kaleminden bir görünürlük mücadelesi.
Siyonistlerin Görünür Olma Korkusu Yerle Bir
Hayalini kurmanın bile korkunç olduğu bir terörist düzenin içinde bulunmak Filistinliler için yaşamın bir parçası haline geldi. Çocuğunuzu ekmek almaya yolladığınız zaman bir kurşunla öldürüleceğini bilerek yaşamak zorunda olsaydınız, hayatınız nasıl olurdu? Evinize her an bir buldozerin girip sizi ve ailenizi katledeceğini bilerek sabaha gözlerinizi açsanız! Ambargolarla, kendi vatanınızda esaret altında, bin türlü zulümle nefes almanın zor olduğu ama yine de toprağınızdan, evinizden vazgeçmediğiniz için sürekli öldürüldüğünüz bir yaşamı düşünün! Ve size yapılan soykırımına bütün dünyanın sessiz kalmasını sağlayan siyonist, terörist bir sistemin içerisinde yaşam mücadelesi verdiğinizi hayal edin! Hayalini kurmak bile korkunç geliyor öyle değil mi? Lakin Filistin halkı bu soykırımı yıllardır sistematik bir şekilde yaşıyor. Siyonistler katil olduklarını dünyadan gizlemek için yıllarca Filistin’den görüntüleri yasakladılar ama artık görüntüyü kontrol edebilecekleri bir dünya yok!
Filistin Soykırımını Anlatan Film Çekmenin Zorlukları
“Geçen yıl kısa bir kurmaca film çekip Ben Gurion Havaalanından yola çıkmadan önce, İsrail havaalanı güvenliği yetkilileri çantamdaki ham filmlere el koymuşlar ve ülkeden çıkarmama izin vermemişlerdi. Özel bir odada uzun bir sorgulamaya maruz kalıp üç defa bütün vücudumun tepeden tırnağa aranmasının ardından, yetkililerin bu tutumlarının sadece güvenlik kaygılarına bağlı olmadığını açık bir şekilde anladım. Güvenlik memurları başka şeylerin yanı sıra benden, filmin çekim senaryosunu, benimle birlikte çalışmış olan oyuncuların ve çekim ekibinin isimlerini, hatta nerelerde oturduklarına dair doğrudan bilgileri istediler. Birkaç saat sonra (uçağım çoktan hareket etmişti) beni serbest bırakmaya karar verdiler, fakat filmin kopyasını, güvenlik tehdidi bulunup bulunmadığını araştırmak üzere bir gün daha kendilerinde alıkoydular. Durum besbelli ortadaydı ki, havaalanı güvenliği açısından birincil kaygı uçağın güvenliği falan değildi, bir Filistinlinin basitçe bir film çekmiş olmasının yarattığı derin huzursuzluktu.” diye anlatıyor Filistinli yönetmen Annemarie Jacir.
Filistin Sineması Neden Önemli?
İsrail’in kanlı silahları altında sokağa çıkmaları bile kısıtlanmış olan Filistin halkı, yokluk içerisinde bir sinema dili oluşturmaya çalışır. Yetmişler Filistinli sinemacılar açısından -çekilen film sayısına bakıldığında- bereketli yıllardır. Seksenli yıllara gelindiğinde ise –İsrail’in 82`de Beyrut`u işgal etmesi üzerine- sinemada bir duraklama olur. Filmlerini seyredebilecekleri bir sinema salonu bile bulunmayan Filistinliler, Lübnan`a yapılan işgalin ardından sinema arşivinde çok ciddi kayba uğrarlar. Özellikle 1940’dan 1970 sonlarına kadar çekilen filmlerin arşivini muhafaza eden Lübnan, İsrail’in zorbalıkla yaptığı işgalden sonra bu arşivin çoğunluğunu kaybeder.
70’lerde yapılan filmlerin çoğunluğunun belgesel türünde olması dikkat çekicidir. Uzun metrajlı filmlerin maliyetinin yüksek olması gibi sebeplerin dışında çekilen belgeseller, Filistin tarihini görsel olarak arşivleme kaygısı taşır. İsrail bu çalışmaların çoğuna zarar vererek günümüze ulaşmasına engel olmuştur. Belgesel türü dışında ilk önemli çalışma ise Avrupa`da yaşayan Filistinli bir yönetmenin kadrajından beyaz perdeye yansır. Michel Khleifi`nin 1980 tarihli Fertile Memory ve 1988`de Wedding in Galilee Celile`de Düğün filmleri uzun metraj alanında yapılan ilk çalışmalardır.
Yazının tamamını okumak için tıklayın!