Bizim komşularımız var
Yalnızlık Bakanlığı
İngiltere’nin 1918’de Yalnızlık Bakanlığını kurmasının ardından şimdi de Japonya kuruyor aynı bakanlığı. Ulusal istatistik verilerine göre İngiltere’de yaklaşık 200 bine yakın insan, aylar boyunca hiç kimseyle konuşmadan yaşıyormuş. Yaklaşık dokuz milyon insan da yalnızlıkla boğuşuyor. Komşuluğun kaybı, yalnızlık hissini tetikleyen önemli unsur olurken Japonya’nın bu bakanlığı kurma gerekçesi biraz farklı: Korona salgınının intihar vakalarını tırmandırması.
Yalnızlıklar insanlara büyük acılar yaşatıyor, ağır bedeller ödetiyor. Etrafında sayısız insan olup da yalnızlık çekenler yok mu? Var elbette. Kronik yalnızlık sendromu denen bir melanet var ve bu, modern çağın üstümüze musallat ettiği hastalıklardan biri.
Toplumsal ilişkileri menfaat ve ekonomi ilişkisine indirgeyen maddeci modern hayat, insanlığı giderek yalnızlığın karanlığına kapatıyor. Toplumlarda yalnız, mutsuz, depresif, saldırgan insan sayısı giderek artıyor. Çocukları, yakınları, komşuları uzaklara savrulanlar kendilerini güvenlikli, muhkem rezidanslara hapsediyor. Yalnızlık Bakanlığı bize de bir gün gelir mi bilmem, ama Avrupa’da ve dünyada sayılarının çoğalacağına dair işaretler var.
Komşularımızı Kimler Aldı?
Bizler de o kaybettiğimiz, şimdi her biri kim bilir hangi yere savrulmuş komşularımızı arıyoruz tarifsiz bir özlemle. Bir gün üşenmedim, ilk, orta ve lise yıllarımın geçtiği Seyran’daki eski apartmanımıza gittim. Önündeki bahçe duvarına yaslanmış vaziyette güneşlenen ihtiyar amcanın burada oturduğunu öğrenince sordum hatırladığım komşularımızın isimlerini. Maalesef o yıllardan hiç kimse kalmamış. Bilmek isterdim, acı tatlı pek çok şeyi paylaştığımız komşularımızın şimdi nerede olduklarını; kim hayatta, kim değil.
Yorulmak nedir bilmeksizin saatlerce birlikte top koşturduğum yaşıtlarım acaba şimdi neredeler? Ne işle meşguller? Hangileri hayatta, hangileri değil? Anne babalarımız komşuluğun, biz çocuklar oyunun tadını çıkardığımız o günlerde ne çok oyun çeşidimiz varmış, say say bitmez. Televizyonumuz yoktu, yalvarırdık anneme, “Anne ne olur, Nazlı Teyze’ye söyle de bu akşamki filmi izleyelim.” diye. Komşu, komşunun kahrını çekerdi. Çocuğuz ya, ertesi gün yine isterdik. “Her gün her gün olmaz oğlum.” derdi annem. İsteklerimiz ne kadar masum olsa da annemizin bir lafı bizi yerimizde oturtmaya yeterdi.
Şimdi geçmişteki komşuluğu anıyor ve yazıyorsak, komşularımızı arıyorsak derdimiz büyük demektir. Modern hayat bizi şimdi daha büyük, daha yüksek, daha kalabalık apartmanlarda yaşamaya zorluyor. Dev binalarımızda gerçek manada komşuluk ilişkisi kurabildiğimiz daire sayısı ya bir ya ikidir, hadi olsun üç! Bunu yalanlayan istisnalar varsa da kaideyi bozmaya güçleri yetmez, zira genel manzara, gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Öyle ya, bizim komşularımız vardı, onları kimler aldı?