Türkiye’de okul öncesi eğitimin tarihsel gelişimi
1- Osmanlı Döneminde Okulöncesi eğitimi:
Osmanlıda bugünkü anlamda okulöncesi eğitimi kurumları açılmadan önce, bazı kurumlar kısmen erken çocukluk eğitimini veriyordu. Bunlardan sıbyan mektepleri (mahalle mektepleri) 5-6 yaş çocuklarını alıyor ve onlar 3-4 yıl boyunca onlara dini eğitim veriyordu. Bazı veliler daha küçük yaşta olan çocukları da gönderebiliyorlardı. Amaç çocuğun bir şeyler öğrenmesi değil daha ziyade annenin biraz rahat etmesiydi. Bu bakımdan sıbyan mektepleri anaokuluna, daha doğrusu çocuk yuvası ve kreşine benzetilebilir.
Kimsesiz kız ve erkek çocuklarının yetiştirilmesi ve korunması amacıyla açılan ıslahhane ve Daruleytamlarda bazen anaokulu yaşındaki çocuklarda bulunurlardı. 2-7 yaş arasındaki çocukların barındırılıp eğitilmesi için bazı Daruleytamlarda anasınıfları oluşturulmuştur.
Bu kurumlar da günümüz okul öncesi eğitimi anlayışından daha çok çocukların bakımı, korunması ya da oyalanmaları için ortamlar sunulmuştur.
2- Cumhuriyet Dönemi Okul öncesi Eğitimi:
1923’te anaokulu ve sınıflarında 136 öğretmen çalışmaktaydı. Oktay’ın (1989) verdiği bilgiler ışığında 38 ilde 80 anaokulu olup 5880 öğrencinin eğitildiğini biliyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında “Harf Devrimi” nin (1928) de yapılmasıyla her Türk vatandaşının okur-yazar olmasına önem vermiştir. Genç cumhuriyet yeni bir vatandaş modeli yaratmaya çalışmış bu nedenle kaynakların büyük bir kısmı ilköğretime aktarılarak “Millet Mektepleri” açılmış buralarda yetişkinler öğretime tabi tutulmuştur. Devletin zaten kısıtlı olan yardımları da böylelikle kesilmiş, okul öncesi dönem eğitimi ailenin ve yerel yönetimlerin sorumluluğuna bırakılmıştır (Oğuzkan ve Oral, 2003; Oktay, 1983).
Oktay’ın (1989) belirttiğine göre, 25 Ekim 1925 ve 29 Ocak 1930 yıllarında çıkarılan iki tamimle, ilköğretimin geliştirilmesi için bütçe olanaklarının anaokullarından ilköğretime kaydırılması yetersiz olan anaokullarının kapanmasına sebep olmuştur. Ancak İstanbul’da fabrikalarda ve ziraatte çalışan annelerden çalıştığı saatlerde çocuklarına bakacak birini bulamayan fakir kadınların çocukları için “çocuk yuvaları” açılmıştır. Yine Oktay’dan (1989) aldığımız bilgiye göre, hayatını işçilikle kazanmak mecburiyetinde bulunan dul ve fakir kadınların 3-7 yaş arasındaki çocuklarını sabahtan akşama kadar oyalamak, yedirmek, içirmek ve terbiye etmek amacıyla, 1932 yılında İstanbul Belediyesi tarafından bir çocuk yuvası açılmıştır. Ayrıca burası yemekli bir anaokulu niteliğindedir. Bu arada, 1932-1933 öğretim yılında, resmi anaokullarında sadece 12 anaokulu öğretmenin görev yaptığı görülmektedir (Oğuzkan ve Oral, 2003). 1937-1938 Eğitim istatistiğinde, resmi anaokulları hiç yer almazken, özel anaokullarının sayısı 47, öğretmen sayısı 59, öğrenci sayısı da 1555 olarak gösterilmektedir. Bu okulların yalnızca Ankara (1 tane), İçel (1 tane), İstanbul (9 Türk özel, 25 azınlık, 3 yabancı toplan37), İzmir (4 Türk özel, 2 azınlık, 2 yabancı toplam 8) illerinde bulunduğunu göstermektedir. Bu verilerde özellikle dikkati çeken husus, yalnızca 14 Türk anaokuluna karşılık 32 azınlık ve yabancı anaokulunun bulunmasıdır (Oktay, 1989 s.121).