Muhatabımıza nasıl davranmalıyız?
Muhatabımıza nasıl davranmalıyız?
İşimiz îcabı ya da çevremizde gerçekleşen bir mülâkâtı hayal edelim şimdi de… Bize merâmını ya da işle ilgili bir durumu anlatırken, muhatabımıza nasıl davranırız? Elimizde açık bir gazeteye bakarak ya da telefon vb. ile ilgilenerek dinlediğimizi; hattâ büyük bir rahatlıkla:
“-Sen anlat, ben seni dinliyorum!” dediğimizi düşünsenize…
Ne kadar incitici ve yakışıksız değil mi? Peki, yazı dizimizin başlarında kısaca değindiğimiz üzere, “nasılsa her zaman elimin altında” sahiplenmesi ve rahatlığı ile eşimizle konuşmalarımız ne minval üzere seyrediyor dersiniz? Elâleme bin bir dil döker, eğilip bükülürken, kastettiği mânâyı iyi anlamak için baştan ayağa dikkat kesilirken; hayattaki en yakınımıza mümkün olan en kısa ve bazen kaba cümlelerle mi konuşuyoruz yoksa?
“-Evet, ne var?”,
“-Şimdi sırası mı?”,
“-Sadede gel!” misâli baştan savarak, erteleyerek, kırıp kırmadığımıza neredeyse dikkat etmeden, çoğu zaman göz teması kurmadan, îtinasız konuşmak revâ mıdır? Belki de kötü yaptığımız ya da yapamadığımız o konuşma, hayatımızın son konuşmasıydı; bunun da idrâkindeyiz bir yandan… Ya da idrâkinde miyiz?
“Göz temâsı” demişken, meselenin bir başka hazin yönüne de değinmekte fayda var. Rabbimizin sınırlarını çizdiği, hattâ yasakladığı nâmahreme bakış, kastettiğim konu… İş îcabı ve çeşitli sebeplerle, nâmahremle kurulan diyalogta, bakışlar yere indirilecek yerde muhataba çevrilebiliyor çoğu zaman… Nezâket, espri, güleryüzde herhangi bir eksiğe rastlamak zor… Bu durumun tersine, sıra eşine gelince, sanki eşi helâli değil de nâmahremmişçesine, gözler bakmaya lüzum görmeyerek, asık bir suratla ya da isteksiz tavırlarla konuşulabiliyor… Sebep?
“Çünkü yorgunum!”, “Çünkü bugün canım sıkkın!” vs…
Peki, o can sıkıntısı ve yorgunluk, neden yabancıyla konuşulurken bir kenara itilebiliyor da; elden gelenin en güzeli yapılmaya çalışılıyor? Çünkü orada nefis ve şeytanın desteği, diğer tarafta ise hayrı engellemesi söz konusu…
Kişinin eşinden ve çoluk çocuğundan, haklarını edâ edememekten dolayı kaçacağı güne doğru (Bkz: Abese, 34-36) anbean yaklaşırken; başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmeliyiz bir an önce…
Hayatımızda öncelikli olmayı hak edenlere haklarını teslim etme hususunda ne kadar dikkatli olursak, zerrelerin tesir ettiği o hassas terazinin önünde o kadar yüz akı ve gönül huzuru içinde olacağımız âşikâr, Allâh’ın izniyle…
Rabbimiz, ömür sermayemizi en iyi şekilde değerlendirmeyi, üzerimizde hakkı olan bütün yakınlarımızın lehimizde şâhitlik edip râzı olduğu bir kul olmayı cümlemize nasip eylesin. Âmin.