Evlilik ihtiyaç mı?
Aile her toplumun temelidir. Bir toplumu anlamak için o toplumun temeline yani aile yapısına bakılır. Çoğu dine göre de aile kutsal sayılmıştır. Ancak son zamanlarda, aitlik hissimiz yok olmaya başlamış durumda.
Sarsıntı hayatı altüst eder. Başımıza gelen felaketlerde neyi yanlış yaptığımızı anlamazsak, kayıplarımız her sarsıntıda giderek artar. Zemini sağlam yapmayı düşünmeyip, felaketleri sıradanlaştırmak, eski hayatımıza karşı bir özlem duymamıza ve nerede o eski günler diye sitem etmemize neden olur.
Kaybettiğimiz mutluluğu arıyoruz
Yaşadığımız toplumda giderek artan bir sarsıntı var. Sürekli şikayet eden insanlar ve mutsuz yüzlerle dolu bir toplum haline geliyoruz. Dışarı güvenle çıkamıyor, içten ve çıkarsız bir sevgi hissedemiyor, hissettirmeye çalışırken de zorlanıyoruz. Giderek yalnızlaşırken, huzuru çoğu zaman bulamıyoruz. Muhabbet etmek keyif vermez hale gelmiş durumda. Sürekli kaybettiğimiz mutluluğu arıyoruz. Ancak bunları bir anda kaybetmedik. Her sarsıntı bizi bizden, sürekli eksiltti. Temelimizin çürümeye başladığını göremedik. Temelimizin nasıl olması gerektiğini de unutmuş durumdayız. Atalarımızın bilgilerini uygulamadığımız için, iç harcın malzemelerini kafamıza göre koymaya başladık. Kabımızın derinliğini unuttuk. En güzel temelin formülünün bizde olduğunu unuttuk.
Peki, bu temel nasıl bir şey ?
Bütün toplumların temeli aslında aynı. Aile her toplumun temelidir. Bir toplumu anlamak için o toplumun temeline yani aile yapısına bakılır. Çoğu dine göre aile kutsal sayılmıştır. Öyledir ki, Hristiyanlar ‘da kilisede evlenmek imanın bir parçası olarak görülürken, Katoliklerde boşanmak bile yasaktır. Bireyin gelişimini inceleyen çoğu bilim insanına göre de, evlilik bireyin gelişimi için önemli bir süreci teşkil eder. Her toplumun, her dinin, aile kurumu için yani, temeli için koyduğu kurallar farklıdır.
Güven duygusu huzuru derinden hissettirirdi
Bu temelde bizim formülümüz neydi ? Bizim temelimizin formülü; sevgi, saygı, güven, muhabbet ve huzurdan geçerdi. Birlik ve beraberlik ise onu daha güçlü kılardı. Şefkat ve merhameti sayesinde, zorlu hayat yolunda yağmurda ıslansak bile içine girdiğimizde bizi sarıp, sarmalardı. Nasıl hissettiğimizi gözümüzden anlar, çünkü bizi tanırdı. Ruhumuzun farklı olduğunu, biricik olduğumuzu hissettirirdi. İncineceğimiz yerde uyarır ve korurdu. İlerlememiz için desteklerdi. Verdiği bu güven ile huzuru derinden hissettirirdi. Ta ki kendi yuvamızı kurup, yuvada rahatça uçabildiğimizi görene kadar.
“Evlilik” yapılacaklar listesinden çıktı
Evet, uçabilene kadar. Çünkü bizde yuvadan ayrılıp, kendi yuvasını kuranı bırakmak yoktu. Eğer, yuva kurmak istenir ve maddi yeterlilik yoksa, her iki tarafın da ailesi bu noktada tecrübeleri ve imkanları doğrultusunda yardım ederdi. Sıkıntılarını hafifletirdi. Sadece aileler yardım etmekle kalmazdı. Düğünün maksadı da, gençlerin evliliklerini kolaylaştırmaktı aslında. Düğüne gelenler, hem madden hem manen bir nebzede olsa katkıda bulunurlar ve süreci kolaylaştırırlardı. Yani kendi yuvalarında rahatça uçabilene kadar, yalnız hissettirilmezlerdi. Eğer eski yuvamıza dönmek istersek de, o kapı daima bize açıktı.
Ancak son zamanlarda, aitlik hissimiz yok olmaya başlamış durumda. Formülümüzün eksikliğinden dolayı, temelimizde sarsıntılar devam ediyor. Çoğumuzun yapılacaklar listesinden çıkan “evlilik” yeni ve sağlam temeller atmamıza engel oluyor. Bu yapıyı ancak birlikte düzeltebilir ve sağlıklı bir toplumu beraber inşa edebiliriz. Sesimi duyan var mı?
Kaynak: Hatice Hüsna Nur Ergezen