Annenin sevgisizlik yarası
Geçmişe baktığımızda, çocuklara sevginin sözle veya davranışla pek gösterilmediğini görürüz. Çocuklarıyla oyun oynamak, aile büyükleri varken çocukları sevmek, kalabalık ailelerde çocukla baş başa kalmak, ona birebir ilgi göstermek ve zaman ayırmak, ebeveynlerin yapmadığı ya da yapamadığı şeylerdi. Önceki nesillerde birçok çocuk, sevginin olup olmamasından bağımsız olarak, yeteri kadar sevgi görmeden büyümüş ve şimdiki neslin anneleri olmuştur. Bu sebeple, günümüz annelerinin en temel yaralarından biri “sevgisizlik” olmuştur.
Annenin sevgisizlik yarası
Çocukluğundan itibaren sevgi açlığı çekmiş kişiler, genellikle kendini sevdiğine inandığı kişilere hemen bağlanma eğilimindedir. Bunun sebebi, sevginin en temel ihtiyaçlardan biri olmasıdır. Bu ihtiyaç yeterince karşılanmadığı için, bir yara gibi içinde büyüyen bu durumla büyümüş bir çocuk, sevgi görebilmek için bazı mekanizmalar geliştirir. Bazıları fazla uyumlu davranır, hayır diyemez, bazıları sevilmek için yoğun çaba gösterir. Anne olunca da bu yarasıyla hareket eden anne, ya kendi annesi gibi çocuğuna sevgi göstermekte zorlanır ya da tam tersi, kendisi sevgi görmediği için, çocuğuna aşırı sevgi gösterir, adeta onu sevgisi ile boğar.
Sevgi görmemiş bir kız evlat, sevgiye ve ilgiye değer bir kişi olduğunu bilmeden, reddedilme ve eleştirilme korkusuyla büyür. Bir iç ses ona sürekli, zeki, güzel, başarılı olmadığını söyler. Özgüven eksikliği yaşar, korkar, gerçekten başarılı olduğunda da bunu görmezden gelir.
Güven sorunu da, ilişkilerin güvenilmez olduğu fikrinden kaynaklanır. Bağlanma sorunu yaşamış olan kız evlatlar, güvenebilmek için sürekli onay almaya ihtiyaç duyarlar. Sevgi, takıntı benzeri davranışlarla birlikte, duygusal iniş çıkışlarla yaşanır.
Kendi ebeveyninden ilgi görmeyen anneler, “etrafı memnun etme” rolünü üstlenerek, sağlıklı ilişkiler kuramayıp, sınır koymada sıkıntı yaşayabilirler. Ya ilişkilerini sürdürmekte zorlanır ya da öyle çok bağlanmak isterler ki, bu da karşı tarafı iter.
Yetiştirilirken duyulanlar veya hissedilenler içselleştirildiklerinden, sevgisiz büyüyen bireyler kendilerini olduğu gibi görmekte zorluk yaşarlar. Bazen başarısızlık riskinden kaçınmak için denemekten uzak dururlar. Bilinçsiz olarak savunmaya geçerek, aradığı sevgi dolu ilişkiyi kurmaktan kaçınır.
Sevgisiz büyüyen çocuk, yetişkinliğinde, en küçük eleştiriye dahi aşırı hassasiyet gösterebilir. Çocukluk deneyimlerinin ağırlığını hep üzerinde taşıyor olabilir. Duygularını yönetmekte zorlanıp, fazla düşünme eğiliminde olabilir.
Çocuk büyüdüğünde ebeveyniyle kurduğu bağı bilinçdışı şekilde tekrarlar. Çünkü, hepimizin tanıdık olana yönelme eğilimi vardır. Güvensiz bağlanma yaşamış kişiler, gelgitler yaşamış veya görmezden gelinmiş bireyler, kendilerininkine benzer geçmişleri olan kişileri ararlar. Çocuklarına da bu doğrultuda davranırlar.
Oysa çocuk, her zaman anne-babasının sevgisine ve ilgisine ihtiyaç duyar. Kız çocuğunun annesinin sevgi ve şefkatine olan derin ihtiyacı ve bunun karşılanmamasıyla oluşan yaraları, iç dünyasında bir çatışmaya neden olur. En temel ihtiyacı ve deneyimleri arasındaki bu çelişki, yetişkinlikte de duygusal çöküntüler ve güvensizlikler yaşamasına neden olur. Bilinmelidir ki, geleceğin özgüvenli ve duygusal olarak sağlıklı annelerini yetiştirmenin ilk adımı ailede atılır.