Ebeveynlikte Mükemmel Olma Çabası: Klinik Psikolog Zeynep Türkkan’la Röportaj

04.02.2025
A+
A-
Ebeveynlikte Mükemmel Olma Çabası: Klinik Psikolog Zeynep Türkkan’la Röportaj

Klinik Psikolog Zeynep Türkkan, dijitalleşmenin ebeveynlik üzerindeki etkilerini, mükemmeliyetçilik algısının anne-babalarda ve çocuklarda yarattığı duygusal zorlukları Aile Gazetesi’ne paylaştı.

“Mükemmel Olma Algısı İçinde Kendi Özümüzden Uzaklaşıyoruz”

Mükemmel Ebeveynlik Algısı Dijitalleşme Etkisi ile Anne Babalarda Hangi Duyguları Açığa Çıkarıyor?

Mükemmeliyetçilik, son zamanların bizlere pompaladığı en büyük yanılgılardan biri. Koca bir balonun içerisindeyiz ve mükemmel olma algısı içinde kendi özümüzden, kendi benliğimizden uzaklaşıyoruz. Çünkü hep şöyle bir şey var: Daha iyisi olmalıyız, daha iyi ebeveyn, daha iyi çocuk… Bizden beklenen hep dahası. Bu, ulaşılamayacak bir hedef.  Mükemmeliyetçilik algısı ebeveynlere ne yapıyor, çocuklara ne yapıyor diye düşündüğümüzde, aslında fıtratımızı bozuyor. Çünkü bizler yeterince iyi insanlarız, hiçbirimiz mükemmel olmak, en iyisi olmak durumunda değiliz. Hem kul, hem insan olarak… Bize verilen bu görevlerle, hep bitmek bilmeyen bir yarışın içerisindeyiz.

“Mükemmeliyetçilik Döngüsü Nesilden Nesile Aktarılan Bir Döngüye Dönüşüyor”

Ebeveynler nasıl etkileniyor? En iyi anne olmalıyım, çocukluktan itibaren, bebeklikten itibaren her şeyin en iyisini yapmalıyım, ona en güzeliyle beslemeliyim, tenine hiçbir şey değmesin… Tamam, bunlar hassas noktalar ama bir yerde bizi kaygı çukuruna düşürüyor. Çünkü en iyisini yapmazsan, yanlış bir şey yaparsan, çocuğuma zarar veririm; çocuğuma zarar verirsem de yanlış yetiştiririm. Benim çocuğum, bana ait bir parça ve o da güzel olmaz, o da yanlış şeyler yapar. Aktarılan mükemmeliyetçilik döngüsü nesilden nesile aktarılan bir döngüye dönüşüyor. Bir yerde kırılması lazım ve bunu yapabilecek olan da anne babalar. Çocuklar, anne babalarından ne gördüyse, onları yaparak büyüyorlar.

“Mükemmeliyetçiliği Hedefleyen Bireylerde Kaygı Daha Çok Oluyor”

Çocuklar nasıl etkileniyor? Mükemmel bir anne baba görüyor mesela, hiç hata yapmayan bir anne baba ya da hata yapmamaya çalışan bir anne baba… Kendisi nasıl öğreniyor? Ben de hata yapmam, en doğrusunu yapmalıyım, en yüksek notları almalıyım, asla kötü bir şey söylememeliyim, yanlış bir davranışta bulunmamalıyım.

Bunlar başlangıçta masum gibi gözüküyorlar. Mükemmeliyetçiliği hedefleyen bireylerde kaygı daha çok oluyor. Çünkü ulaşılabilir olmayan bir hedef var ve oraya ulaşmaya çalıştıkça, yapamadığımı görüyorum; yetersizlik duygusu çıkıyor. “Ben yetersizim, demek ki bir şeyler bende eksik, demek ki ben kusurluyum.” Kendini suçlayıcı bir tavır gelişiyor. Yapamadığı için suçluyor ve sonra tatminsizlik de oluyor.

Bu çukura hem ebeveynler hem de çocuklar olarak girmemeliyiz. Bizim görevimiz, yeterince iyi anne baba olabilmek, onlara özümüzden gelen, bize kodlarımızda olan, varoluş kodlarımızda olan doğrularla ve tabii ki bilimin ve dinin verdiği doğrularla bunları harmanlayarak çocuğumuza yeterince iyi ebeveynlik yapabilmek. Onun hakimi değil, yetkin ve kendine güvenen bir ebeveynlik modeli vermek gerekli. Çocuklar da bunu aldıklarında zaten bunu uygulayacaklardır. Bu çukura düşmeyeceğiz.

“Olumsuz Duygularımıza da Katlanmamız Lazım”

Duygusal Olgunlaşma Nedir? Ebeveynler Bu Olgunlaşmayı Kendileri Nasıl Fark Edebilirler?

Duygusal olgunlaşma bir süreç. Doğum gibi, nasıl bir tohum doğuyor, büyüyor, filizleniyor, duygusal olgunlaşma da böyle. Küçüklükten başlayan ve beslendikçe, gerekli şeyleri, vitaminleri aldıkça anne babanın, toplumun ve çevrenin etkisiyle oluşur. Çocuklarımıza doğduğundan itibaren, kitaplar alıyoruz, kelime okuyabiliyoruz. İngilizce de öğrensin, Arapça da öğrensin, zeka seviyesi kaç? Dikkati eksik mi? Bunları çok iyi biliyoruz. Peki, duygusal olgunlaşma nerede?

Biz çocuğumuzun duygusal olgunlaşmasına yatırım yaptık mı? Onun duygularını içindeki sevgiyi besledik mi? Merhameti besledik mi? Şuna da benzetiyorum, spor salonuna gittik, kaslarımızı geliştirdik, işte vücudumuzu besledik, gerekli vitaminleri, mineralleri aldık, duygusal olgunlaşma da aynı bunun gibi. Çalıştıkça gelişiyor, zorlandıkça gelişiyor.

Öyleyse biraz olumsuz duygulara da katlanmam lazım. Öfkeye, nefrete, üzüntüye… Bunlara da katlanarak gelişen bir yapı. Sadece olumlu duygulara vurgu yapmadan, hepsini kucaklayarak gelişen bir gelişme süreci.

Ebeveynler bu olgu duygusal olgunlaşmayı şu şekilde fark edebilirler; Çocuk doğdu ve kendi duygularının farkına vardı. Evet, güzel duygular da var ama benim yapımda olumsuz duygular da var. Ebeveynler duygularına ayna tutarak, karşılarında bir yetişkin olarak duygularını görmelerini sağlayarak, “Bak evladım, sende bu bu duygular var. Sen şu an bunları hissediyorsun,” diyebilirler.

“Değişimin Birinci Koşulu Farkındalık”

Ebeveynler Farkındalıklarını Nasıl Yönetebilir? Nasıl Destek Alabilirler?

Ebeveynlik, anne babanın hem bireysel yolculuğuyla alakalı hem toplumsal olarak bir yolculukla alakalı. Destek almaları bu süreci çok daha kolaylaştıracaktır. Ben anneyim, ben babayım ama benim gibi birçok bu yolculukta olan kişi var. Birbirimize destek olursak, sorunlarımızı konuşursak, farkındalık sağlarsak, adım atabiliriz. Değişimin birinci koşulu farkındalık, önce ben ne yaşadığımın farkına varacağım, daha sonra gerekli adımları atacağım.

Bu konuda neleri tavsiye ediyoruz? Eşlerin birbirine olan sosyal desteği çok önemli. Daha sonra ailelerin karşılıklı sosyal desteği, belki hanımefendilerin bir araya gelerek eğitimlere katılarak gerekli bilinçlenmek, bir yol haritası çizmek. “Ben bu yol haritasıyla çocuğuma böyle yardımcı olabilirim, böyle durumlar da varmış, şunları da yaparsam daha güzel, faydalı olabilirim,” diye. Hem böyle eğitimlerden, grup terapilerinden bir araya gelebildiği cemiyetlerden faydalanabilirler. Eğer özelde de ihtiyaçları varsa psikoterapi desteği almaları yardımcı olacaktır.

Röportajı Gerçekleştiren: Aile Gazetesi Editörü Gamze Annak

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.