Aile içi şiddet: Terminoloji açıdan bir inceleme
Aile içi şiddet, aile bireylerinden herhangi birisinin eşine, çocuklarına, anne-babasına, kardeşlerine ve/veya yakın akrabalarına yönelik uyguladığı her türlü saldırgan davranıştır. Bu tanım içerisinde sadece kaba kuvvet içeren davranışlar değil; aşağılama, tehdit etme, ekonomik özgürlüğünü kısıtlama ve zorla evlendirme gibi olaylar sarmalından geçen bireyin kendisine olan saygısını, kendisine ve çevresine olan güvenini azaltan, korku hissinden kendisini arındırmaktan aciz kılan bütün davranışlar da aile içi şiddet tanımının içerisine girebilmektedir. Ayrıca yalnız aile içi bireyler arasında olan bir durum olmayabilir ki eski eş, nişanlı veya kız/erkek arkadaşları da bu durumun parametrelerine eklemleyebiliriz.
Aile içi şiddet: Terminoloji açıdan bir inceleme
Diğer taraftan daha geniş bir tanımlama olması babında aile, kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan ve bu bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik gereksinmelerinin karşılandığı temel bir toplumsal birim olduğu bilinmektedir. Aile içi şiddet aile üyelerinden biri tarafından aynı ailedeki bir diğer üyenin yaşamını, fiziki veya psikolojik bütünlüğünü veya bağımsızlığını tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddi boyutlarda zarar veren eylem veya ihmaldir. Genel itibariyle aile içi şiddet beş alt grupta incelenir:
- Fiziksel şiddet; dövme, tokatlama, tekmeleme, yakma gibi eylemleri içerir.
- Cinsel şiddet; seksüel motivasyona bağlı yapılmış şiddet türüdür.
- Duygusal istismar; sevgi göstermeme, aşağılama, devamlı eleştirme, kıskançlık, reddetme gibi eylemlerdir.
- İhmal; daha çok çocuklar ve yaşlıların maruz kaldığı istismar türüdür. Kişinin sosyal ve maddi ihtiyaçlarını karşılamama, bunları ihmal etme şeklindedir.
- Ekonomik istismar; özellikle yaşlılarda sıkça rastlanır. Kişinin parasını yönetmek, şahsa ait paraya veya kazanç sağlamasına izin vermemektir.
Aile içi şiddet sarmalından geçen bireyin kendisine olan saygısını, kendisine ve çevresine olan güvenini azaltan, korku hissinden kendisini arındırmaktan aciz kılan bütün davranışlar da aile içi şiddet tanımının içerisine girebilmektedir. Aile ve şiddetin bir araya gelmesi sonucunda bireysel ve toplumsal bozukluklar oluşabilmektedir. Öyle ki yapılan araştırmalara göre, bireysel açıdan bir hastanede aile içi şiddete uğramış “hastaların depresif bozukluklar (100 hastadan 52’si yaşamakta), anksiyete bozukluğu (%7), depresyon—anksiyete bozukluğu (%15), psikotik bozukluk (%1), alkol ve madde bağımlılığına bağlı bozukluklar (%1), somatoform bozukluklar (%4), bipolar bozukluk(%3), uyum bozukluğu (%2), I. eksen tanısı almayanlar (%15)” gibi şiddet sonrası sorunlar yaşadığı bilinmektedir. Bunlar sadece olayın kişiler üzerinde oluşturduğu psikolojik travmanın birer sembolüdür. Bireylerden topluma yansıyabilecek bu durum toplumsal yaşam tarzına olumsuz etki edebilmektedir. Birey üzerinde gözlemlenebilen bu travmalar veya yaşanmışlıklar topluma yansımakta; hatta nesilden nesile bir aktarımla çarpık toplumsallaşma örnekleri zaman çizgisinin ileriki dönemlerinde gerek dönemsel gerekse sürekli hal alarak sistemin içerisinde kendisine yer bulabilecektir. Nasıl ki birey toplumun temelinde adlandırılabiliyorsa, onun yaşadığı mutluluklar, sevinçler vs. kadar mağduriyetler, üzüntüler, saldırılar, şiddetler, travmalar da toplum düzenine etkide bulunabilir. İnsan vücudunu düşündüğümüzde, ufak bir virüsün bütün bedende kalıcı veya geçici hasarlar bıraktığı gerçeği gibi birey—toplum ilişkisini açıklayabilmek için tam yeterli olmasa da olayın kötü sonuçlarını açıklaması bağlamında yerinde olacaktır.