Anne babanın ziyneti kız evlat
İslam nuru, yeryüzüne yayılıp âdeta billur bir kandil gibi insanlığa tevhit aşkını aşıladı. İnsanlığın İslam ile şereflenip kulluk idrakine ulaşmadan önceki dönemin Cahiliye olarak adlandırılması oldukça manidardır. Bu tanımlama bizzat yüce Allah tarafından Kur’an’da çeşitli bağlamlarda zikredilmiştir. (Âl-i İmran, 3/154; Mâide, 5/50; Ahzâb, 33/33; Fetih, 4826). Cahiliye Devri, zulmün kol gezdiği, şirkin ise âdeta güneşi balçıkla sıvayarak karanlığın yeryüzünü sardığı bir dönemdir. Öyle ki Kur’an-ı Kerim’de dünya hayatının süsü olarak tasvir edilen çocuk, o dönemde, eğer erkek olursa bir nimet fakat kız olarak doğacak olsa bir utanç ve külfet olarak kabul görmekteydi. (Şûrâ, 42/49-50). Bu Cahiliye toplumunda kadın, her türlü kötülüğün sebebi olarak görülürdü. Kur’an’da tasvir edildiği üzere bir kimseye kız evladı olduğu haberi verildiğinde, duyduğu utanç ve öfkeden yüzünü zifiri bir karanlık kaplardı.
Allah (c.c.) bu durumu Kur’an’da şu şekilde bildirmektedir, “Kendisine verilen kötü müjde(!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!” (Nahl, 16/58,59). Cahiliye Dönemi’nde işte tam olarak bu nedenlerden ötürü bazı kimseler yaşadığı utançtan kurtulmak adına çareyi kız evladını diri diri toprağa gömmekte buluyordu. İslam bu zulmü yasaklamış, hiçbir sebeple kız çocuklarının öldürülemeyeceğini belirtmiş, öldürülen çocukların hesabını da kıyamette soracağını bildirmiştir.